Dünyada 8 milyar civarında insan yaşıyor. Türkiye’de bulunan 85 milyon insan dünya nüfusunun yüzde 1’ini oluşturuyor. Lakin, gezegenin ekonomi pastasına olan katkımız yüzde 1 dolayında olmayıp yüzde 0,2 oranındadır. Yani olmamız gereken seviyenin 5 kat altındayız.
Japonya’da okullar 240 gün ders yaparken biz zar zor 180 gün okula gidiyoruz. Uzun tatilleri, kar, soğuk, ek bayram tatillerini de hesaba katarsak net olarak 140 gün ders gören bir toplumuz.
Gelişmiş ülkelerin insanlarının ortalama öğrenim süreleri 9-13 yıl arasında değişiyor. Bizde ise 4-5 yıl aralığında bir rakam söz konusu. Yani toplum olarak hala ilkokul mezunu bile değiliz.
6,5 milyonluk İsrail 165 milyar dolar, 17 milyonluk Hollanda 715 milyar dolar, 40 milyonluk Güney Kore 650 milyar dolar civarında ihracat yapıyor. G. Kore’nin yalnızca Samsung firması bizim toplam ihracatımız kadar ciro yapıyor.
Türkiye’nin ihraç ettiği malların kilo fiyatı 1,2 – 1,3 doları geçemiyor. Yani katma değeri (kazancı) düşük ürünler satıyoruz. Leğen, tuğla, fayans, elma, çay, fındık, portakal, mobilya, çimento satarak üst lige çıkamıyoruz.
Son 300 yıldır halk olarak üretimden, bilimden kopup tüketici tarafına geçtik. 14 milyon kilometrekarelik dev Osmanlı İmparatorluğu teknolojiden, bilimden, üretimden, akıldan, fabrikadan uzak durduğu için silindi.
100 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti 14 milyonluk nüfustan 85 milyona geldi. 5 kat artan nüfusa rağmen değerli ürünler ortaya çıkaran yapıya geçemedik.
Bir ülkenin yeni yatırımlar yapabilmesi için girişimcilerin makul maliyetli finansmana gereksinimi vardır. X kişi fabrika açıp mal üretir ve bunu satar. Bu süreçte, halkın birikimleri müteşebbise borsa aracılığı ile aktarılabilirse iki taraflı kazanç söz konusu olur.
Borsa ile halka açılan şirketler sıfır faizle kaynak bulmuş olurlar. 100 TL sermayeli bir şirket bunun belli bir dilimini borsa ile halka açarsa ortaklar da kardan pay alır. Şirket büyüdükçe de hissenin değeri artar.
1986 yılında açılan Türkiye Menkul Kıymetler Borsası hala istenilen büyüklükte değildir. Şu anda 3,5 milyon kişinin borsada parası vardır. Ancak bunların yüzde 90’lık diliminin parası çok küçük olup 1-10 bin TL seviyesindedir.
Halkımız biriktirdiği parayı hala altına, gümüşe, dolara, avroya, betona, yazlığa, lüks tüketime, kripto emtialara yönlendiriyor. Bunların hiçbiri ülkenin büyümesine, sanayileşmeye, zenginleşmeye katkı yapmaz.
10 yıl önce 1 gram altın 56-57 dolar idi. 2022 itibariyle altın hala aynı seviyededir. ABD’nin 10 yıllık enflasyonu yüzde 30 civarındadır. Yani, altın alan 10 yıl içinde reel olarak yüzde 30 zarardadır.
Söz fazla uzattım. İstanbul’daki menkul kıymetler borsasında (BİST) şu anda 490 şirketin pay senetleri alınıp satılıyor. F/K (fiyat/kazanç) değeri 1-12 arasında olan senetlerin 5-20 adedine paranızı yatırınız. Hem siz kazanırsınız hem de ülkemiz büyür.
Borsaya kumar yeri diyen insanlar hala çok sayıda var. Bu, tüm senetler için geçerli değildir. F/K değeri 12’den yüksek olan kağıtlar her zaman yüksek risk taşır. Amatör yatırımcıların F/K değeri 12’den büyük senetleri almamasını öneririm.
Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)