İsraf hastalığı

En son olarak, 20-25 bin nüfuslu, hiçbir fabrikanın, üretim tesisinin bulunmadığı, tek işverenin(?) kamu olduğu bir ilçede, 400 öğrencisi, 70 kadar personeli olan bir mesleki lisede idareci olarak çalıştım.

Kömür diyarındaki, 7 farklı alanı bulunan okulun bazı bölümlerinde meslek dersi öğretmeni sayısı öğrenci sayısıyla neredeyse aynıydı. Mobilya, tesisat, giyim, muhasebe gibi bölümlerde 3-5 öğrenci, 3-5 öğretmen vardı.

Öğrencilerin rağbet etmediği, üretimin, verimli eğitimin olmadığı bölümleri kapatıp yeni, işlevsel, katma değeri yüksek alanlar açmak istedim. Ancak hantal bürokratik yapı, ileriyi göremeyen amirler ve sadece para düşünen sahte sarı sendikalar üzerime çullanıp engeller koydular.

2021 yılında bu hantal, köhne, üretimsiz okuldan emekli olarak ayrıldım. Orada hala aynı israfçı, eski yapı devam ediyor.

Geçen hafta Aydın ilinin bir ilçesinde öğretmen olarak çalışan meslektaşım ile görüştüm. Şunu dedi: “Buradaki meslek lisesinde sadece 200 öğrenci var ama 100 öğretmen çalışıyor(?) görünüyor. Torpili, dayısı, çevresi güçlü olanlar bir şekilde buraya kapağı atıyor. Normalde 20 kişi ile yürüyebilecek okulda 80 kişi hiçbir şey yapmadan ayda 35-50 bin TL maaş alıyor.” Dramatik halimizi görün…

21. yüzyılda en devletçi, en faşist, en dikta rejimlerde bile kamuda çalışıyor görünen kişi sayısı bu kadar fazla değildir.

32 yıl MEB bünyesinde 10 farklı okulda çalıştım. Buralarda müdür, müdür başyardımcısı, teknik müdür yardımcısı, koordinatör müdür yardımcısı, sosyal işler müdür yardımcısı, 9, 10, 11, 12. sınıfların müdür yardımcısı, alan şefi, atölye şefi, laboratuvar şefi adı altında sayısız idareci ile mesai yaptım.

2 yıldır Ankara’da özel bir meslek lisesinde çalışıyorum. Burada sadece öğretmenler görev yapıyor. Müdüre, müdür yardımcısına ihtiyaç bile duyulmuyor. İşlerde herhangi bir aksama da olmuyor. Ayrıca, özel okullarda yeteneksiz, başarısız kişiler 1 gün bile ders veremiyor.

Tamamen lüks tüketime, tembelliğe, üretimsizliğe, adam kayırmaya, yandaş beslemeye dayalı biçimde ilerleyen kamuda makam arabası saltanatı da her geçen gün artıyor. Minik ilçelerde bile kaymakamda, belediye başkanında, hastane müdüründe, müftüde, orman işletme müdüründe, jandarma komutanında, emniyet müdüründe, özel idare müdüründe, sağlık müdüründe vb. pahalı makam araçları var.

Bakanlar, vekiller, valiler, kaymakamlar ithal taşıtlardan inmediği için alttaki amirler de ülkenin iflası için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Bu ülkeye Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu, Oktay Sinanoğlu, Aziz Sancar, Kamer Genç, Ahmet Necdet Sezer gibi insanların kafaları egemen olmadıkça geçim sıkıntısı, hukuksuzluk, yolsuzluk devam edecektir.

Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir