Geçen yaz parkta yürüyüş yapıyordum. Yolun kenarındaki çardağa biraz dinlenmek için oturdum. Yakınıma 55’li yaşlarda, gür sakallı bir adam oturdu. Esmer teninden yabancı olduğu belliydi. Kendisine selam verdim. 5-10 dakika sohbet ettik. Kuveytli olduğunu, Bolu’ya tatil için geldiğini vb. söylemişti.
Aynı şahsı parkta dün yine gördüm. Hemen yanına gidip oturdum. 1 saat kadar sohbet ettik. Çok akıcı bir İngilizcesi vardı. Dünyanın gidişatının farkındaydı. Kendisine, rahatsız etmeden, kışkırtmadan bazı sorular sordum. Açık yüreklilikle cevaplar verdi. Sohbetin sonunda yakıcı bir söz etti. Hala etkisinden kurtulamadım.
Kuveytli’nin ilettiklerini yazayım: “Kuveyt’te çalışıyorum. İki hanımım, 10 çocuğum var. Bolu’da, Sapanca’da, Bursa’da evlerimiz mevcut. Geçen ay Maldivler’de ailecek tatil yaptık. Her yaz 1-2 ay Bolu’da kalıyorum. Bu ülkenin her yeri cennet gibi. Fiyatlar çok ucuz. İnsanlarınız çok saygılı…”
Petrol mühendisi olduğunu söyleyen, şatafat içinde rahat bir hayat sürdüren Kuveytli son olarak şunu dedi: “Bu kadar mükemmel bir ülkenin fakirlik içinde olmasını anlayamıyorum.”
Bu söze verecek cevabım vardı ama karşımdaki idrak edemez diye susmayı tercih ettim. Eğer söyleseydim şunları diyecektim: 300 yıldır bilimden, fenden, araştırmadan, üretimden, buluştan uzak durduğumuz, sürekli tatil yapıp uyuduğumuz için fakirlik içinde kaldık. Almanya, Güney Kore, Japonya, Fransa, Hollanda gibi ülkeler bizi 4-5 kat geçtiler. Batı’nın entrikalarına kandık. Fransız’ın, Alman’ın, İngiliz’in, Amerikan’ın ipiyle kuyudan çıkmaya çalıştık. İslam dinini anlamadık. Evrensel standartları içselleştiremedik. Üretmeden tüketmeye yöneldik. Lüks malların peşinden gittik…
Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)