Hekim değilim. Yazdıklarım sadece kişisel görüşlerimdir. Her gün yeni bir bilgiye ulaşmaya devam ediyorum. Sağlıklı yaşam noktasında hala öğrenciyim.
1968 yılından 82 yılına kadar bir orman köyünde yaşadım. 50 haneli köyümüzde bakkal yoktu. O sayede sağlığa zararlı paketlenmiş, endüstriyel süreçlerden geçmiş, katkı maddesi dolu, GDO’lu, MSG’li, NBŞ’li, hormonlu, tarım ilacı dolu çarçurlar bünyeme fazla giremedi.
14’ten 40 yaşıma kadar geçen 26 yılda cahilce bir beslenme yolunda ilerledim. Şekerli, beyaz unlu, margarinli, rafine tuzlu, hormonlu, GDO’lu, NBŞ’li, MSG’li ne kadar zararlı şey varsa hiç dikkat etmeden yuttum…
2008’de 40’a gelince tansiyonum 18’e, şekerim 350’ye doğru yükseldi. 120 kiloya ulaştım. 40 kilo fazlam oldu. 2 kat merdiven çıkmaya bile üşeniyordum. Sabahları uyandığımda yatak terden dolayı su gibi oluyordu. Gidişattan hiç memnun değildim. Bedenim yağ fıçısı olmuştu.
Hekime gittim. Bana “Bu şekilde beslenmeye devam ederseniz 1-2 yılda öbür tarafa taşınırsınız” dedi.
2010 yılından bu yana Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Kenan Demirkol, Dr. Murat Kınıkoğlu, Dr. Ümit Aktaş, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu, Doç. Dr. Yavuz Dizdar, Prof. Dr. Erkan Topuz gibi sağlık uzmanlarının ilettiği bilgileri yüzde 90-95 arası uygulamaktayım.
Rafine şeker, rafine tuz, rafine yağ, rafine un, margarin, NBŞ (nişasta bazlı şeker), MSG (mono sodyum glutamat), GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) içeren hiçbir ürünü tercih etmiyorum.
2021 yılının ocak ayından beridir de bitkisel beslenme yöntemini uygulamaya çalışıyorum. Yediğim şeylerin yüzde 90’ı bitkilerden oluşuyor. Vegan beslenme hala ukalalık, moda, gösteriş olarak algılanıyor. Aslında son derece makul bir hayat sürme şekli.
53 yaşındayım. Şeker, tansiyon, nabız, kolesterol vb. ile ilgili hiçbir sorunum yoktur. Tek bir ilaç kullanmıyorum.
Kocakarı ilacı, eski adet, modası geçmiş şeyler diyenler olabilir ancak 500 sene önce atalarımız nasıl besleniyorsa öyle yaşamaya çalışıyorum. Bu durumdan hiçbir şikayetim yoktur. Kadim (geleneksel) beslenmenin insanı huzur ile doldurduğunu yaşayarak biliyorum.
Cafcaflı marketlerden hiçbir şey alamaz oldum. Yani bunların sattığı 500-600 ürünün yüzde 99’u insanları hasta ve ruhsal sıkıntılı hale getirici nitelikler taşıyor.
ABD mahreçli, küresel endüstriyel gıda(?) sektörü bizi kötürüm ediyor. Daha sonra aynı merkezin aldatıcı ilaçları(?) bizi iyileştiriyormuş gibi yapıyor.
Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)