Ülkemizde Eğitimciler Çok Verimsiz Çalıştırılıyor

Bir toplumdaki bütün meslek mensuplarını öğretmenler yetiştirir. Eğer öğretmenler vasıfsız, lümpen, bilgisiz, ilgisiz, meraksız olur ise toplum da aynı formda olur.

Ana okulundan doktora eğitimlerine kadar 1.400.000 civarında insanımız öğretmenlik yapıyor. 2023 yılı itibariyle 57 bin civarında okulumuzda ders yapılıyor.

Finlandiya gibi gelişmiş, kalkınmış, evlatlarını iyi eğiten ülkelerde en yüksek puanlı, en nitelikli kişiler “öğretmen” olabiliyor. Bu ülkede öğretmenlerin yüzde 90’ı doktora ve master (yüksek lisans) seviyesinde eğitim almış durumda.

5 yıl KKTC’de çalıştım. Orası da bizim gibi Türklerden oluşuyor. Her ne kadar kendilerini Türk değil de “Kıbrıs Türkü” olarak tanımlasalar da eğitim-öğretim noktasında (ekseninde) bizim gibi düşük verimli çizgide ilerliyorlar.

2008-2013 yılları arasında KKTC’de haftada sadece 13-14 saat (yarım gün) ders yaparak yüklüce maaşlar aldım. Haftanın 4 günü boştum. Sadece 3 gün okula gidiyordum. Alışkın olmadığım bu çalışma temposunda bunalıma girmemek için boş kaldığım günlerde 24 saat açık olan, içinde 1 milyon kadar nitelikli kitap bulunan, Yakın Doğu Üniversitesinin kütüphanesine sıklıkla gittim. Ada’da görevli olduğum 5 yıl zarfında amatör bir ruhla 13 farklı kitap yazıp yayınladım.

2023 yılında KKTC’de çalışma saatlerinin yüzde 30 kadar artırıldığını medyadan okudum. Ancak bu da yeterli değildir. Ada’da bulunan 2 sendika, eğitimin veriminin artmaması için her türlü engeli çıkartıyor.

Endüstri 4.0 çağındayız. Bunu biraz açayım: Yani günümüzde her işi artık yazılımlar, kodlar, makineler yapıyor. O nedenle bizim de okullarda dijital çağın gereksinim duyduğu bilgilere, becerilere sahip insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. Misal, İsrail tüm öğretim süreçlerinde çocuklara yazılım, kodlama, tasarım, proje bilgileri de veriyor.

15 yıl kadar önce bizim ortaokul ve liselerimize de proje, tasarım ile ilgili seçmeli dersler de kondu. Ancak, bunlara genelde okul müdürleri veya müdür yardımcıları giriyor görünür. Yüzde 99’u boş geçer. Zira ehl-i keyif idarecilerin işleri, çay molaları, sohbetleri, toplantıları hiç bitmez.

Bizdeki yapıda; eğitimi en çok bozan, kalitesizleştiren, çapsızlaştıran il ve ilçe milli eğitim müdürleri ve bunların çok fazla olan yardımcılarıdır. Ortalama bir şehirde bile müdürlerin 5-10 yardımcısı olur. 32 yıl çalıştığım MEB bünyesinde milli eğitim müdürlerinin ve yardımcılarının ne işe yaradığını hiç çözemedim.

İllerin ve ilçelerin müdürleri politika ağaları tarafından sık sık değiştirilir. Görevden alınan zatlar asla öğretmenliğe döndürülmezler. Bakanlık bünyesinde “depo” tabir edilen kadrolara verilirler. Yüzlerce hatta binlerce eğitim müdürü ve yardımcısı sadece imza atarak, hiç iş yapmayarak maaş almaya devam ederler.

İl ve ilçe müdürleri ile yardımcıları asla sınavla, puanla, kariyer basamaklarıyla göreve gelmezler. Yüzde 99’u aşiretin, sahte sendikaların, taşralı siyaset ağalarının, hemşehrilerin, tarikat şeyhlerinin torpiliyle koltuklara kurulurlar. Bunların maaşları çok yağlıdır. Sürücü kursu sınavlarından, diğer sınavlardan sürekli çuvalla para alırlar.

İl müdürlerinin ne işe yaradığı belli değildir. Bunlar sık sık toplantı yaparak aynı lafları tekrar edip dururlar. Milli günlerdeki konuşma metinlerini bile yazacak birikimleri yoktur. Bu laf salatalarını il ya da ilçedeki edebiyat öğretmenlerine emrivaki ile yazdırırlar.

Okullarda bulunan idareciler emir ve talimatları e-posta ya da DYS uygulamasıyla Bakanlıktan direkt olarak alabiliyorlar. O nedenle 81 vilayetteki, 930 ilçedeki eğitim müdürlerine, yardımcılarına, şube müdürlerine yüzde 99 oranında gerek kalmamıştır.

MEB bünyesinde 32 yıl çalıştım. Bunun 7 yılında 2 meslek lisesinde hasbelkader okul müdürlüğü yaptım.

7 yıllık süreçte en büyük engeli, zorluğu, hakareti, fırçayı, mobbingi (yıldırıyı) bilgisiz, görgüsüz, niteliksiz, çapsız, hak etmeden göreve gelmiş, girdiği hiçbir sınavı kazanamamış, FETÖ’nün her etkinliğine katılmış il-ilçe müdürlerinden, yardımcılarından ve şube müdürlerinden gördüm.

Liyakat olmadan, torpille koltuğa oturtulmuş tipler projelerimi, sosyal sorumluluk çalışmalarımı, yarışmalarımı hep engellediler. Yetkim olmasına rağmen bölüm şefi, atölye şefi atamama bile hakaret ederek karıştılar. Her göreve yandaş/sarı/sahte/kul hakkı yiyici sendikaların elemanlarının getirilmesini talep ettiler.

Kişisel görüşüm, ülkedeki eğitimde çok başarısız olduğumuz yönündedir. 300 yıldır çocuklarımızı gereksiz bilgilerle doldurmayı eğitim sanıyoruz. Sadece 1923-1945 yılları arasında liyakat önplanda olduğu için başarılı işler ortaya çıkmıştır.

1945 yılından sonra ABD ile imzalanan antlaşmalar (Fulbright) sebebiyle sadece “arabayı kullanabilen” bireyler mezun ediyoruz. Tasarlayan, proje yapan kitleleri ise eziyoruz.

Haftada sadece 15 saat derse giren, 2 gün okula uğrayıp 5 gün boş gezen çeyrek milyonluk öğretmen kitlesine hala dur diyen yok. Kanada gibi gelişmiş ülkelerde öğretmenler dersi olsun ya da olmasın 4-5 gün okulda bulunmak zorundadır.

Geçen 32 yılda 10 farklı meslek lisesinde çalıştım. Son 2 yıldır da özel bir okulda çalışıyorum. Birçok insan özel okullara karşı olabilir. Bunları kötü diye dışlayanlar da olabilir. Ancak, kurumsallaşmış özel okullarda niteliksiz, cahil, içi boş diplomalı kişiler 1 gün bile ders veremiyor. Özel sektör, “gerçek öğretmenlere” MEB’ten daha fazla maaş ödüyor. Her sektörde olduğu gibi eğitimde de sadece para peşinde olan sahte özel okullar mutlaka vardır. Bunları yok etmek, ayıklamak devletin görevidir.

Sonuç olarak MEB 21. yüzyıla uygun biçimde yapılanmalı, çalışmadan maaş alan “öğretmenler ve idareciler” tasfiye edilmelidir.

Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir